1978 yılı Ağustos başlarında başlamak istediğim noktaya gelmiştim. Aynı yılın 9 Eylülünde de artık Nuray’la resmen evliydik. Ben Öğretmen okulu öğretmeni olmak için İlkokul öğretmenliğinden ayrılarak yüksek okula gitmiştim. Şimdi o düşüm gerçek olmuştu. Hem de yüksek okul öğretmeni olarak. Buradaki görevimiz bir yıldan fazla sürdü. Tekirdağ Eğitim Enstitüsü de iki yıllık bir yüksek okul olup sınıf öğretmeni yetiştiren bir okuldu. Benzer kurumlarla karşılaştırıldığında son derece rahat ve huzurlu bir eğitim ortamı vardı. Yaptığımız işten son derece keyif alıyorduk. Yoğunlaştırılmış, hızlandırılmış gibi bu gün için pek şaşırtıcı bile gelse eğitim uygulamalarına sahne oluyordu okulumuz.
“Hiçbir iyilik cezasız kalmaz” veya “Hiçbir güzellik sonsuz değildir” sözlerini doğrularcasına 1979 yılında Bakanlık bir kısım eğitim enstitülerini kapatma ve binalarını da başka okullara dönüştürme kararı aldı.Tahmin edilebileceği gibi bizim görev yaptığımız okul da bu kapsamdaydı. O tarihten sonra Otelcilik Meslek lisesine dönüşüm gerçekleştirildiğinden biz bir şekilde açığa çıkmıştık. O zamanki ülke şartlarına göre son derece rahat ve huzurlu bir öğretim ortamına sahip olan okulumuzun kapatılıp her gün çeşitli olayların olduğu hatta eğitim yapmanın bile imkansız olduğu okulların açık bırakılmasındaki mantığı o gün de bu gün de anlamış değilim. Sonuçta bu karar sonrasında bir şekilde biz açıkta kalmıştık. Belki o zamanlar açık olan okullara gitme şansımız olabilirdi ama biz yeni bir maceraya atılmak yerine aynı yerde kalmayı tercih ettik. Bunun üzerine ben Tekirdağ da İlköğretim Müfettişi olarak eşimde Kız meslek lisesinde Rehber öğretmen olarak görevlendirildi.
Urfa Eğitim Enstitüsündeki öğrenci olaylarından sonra Tekirdağ Eğitim Enstitüsünde çalışmak çok keyifliydi.Okula giderken parka gidiyor gibi rahat ve mutluyduk.
Eğitim öğretim açısındanda çok doyurucu günler geçirdik.
Zaten eğitimin her kademesinde bir şekilde görev almış bir eğitimci olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki öğrencilerin yaş ortalaması yukarılara çıktıkça eğitim ve öğretimden alınan keyif ortalamasıda bir o kadar yukarılarda oluyor.
Ben kendi adıma yetişkinlerle çok verimli saatler geçirdiğimi söyleyebilirim.Ve bu yaştaki gençlerle her şey daha kolay.
Çünkü birbirinizin dilinden anlıyabiliyorsunuz ya da aynı dilden konuşuyorsunuz.
Ya küçüklerle öyle mi?
Onlarla her şey daha karmaşık ve daha zor.
Bence herkes üniversitede ders verebilir ama bir ana okulunda ya da ilköğretimin birinci kademesinde veremez, vermemelidirde…
Bir ilkokulda rehber öğretmen olmak zor olmalı o zaman..
Küçük yaş çocuklarıyla her şey zor hayatım.Bunu söylerken yanlış anlaşılmasın onlarla çalışmakta çok zevkli ama onlara zarar verilmemesi açısından onları eğitenlerin çok dolu olması gerekir diyorum.
AR-EL Kolejinin ana sınıfında koordinatör olarak çalıştığım yıllarda 4-5 yaşlarında bir öğrencinin gözlerimdeki eflatun farı kastederek “gözünün moru hiçte güzel olmamış”deyişini hala gülerek anımsarım.O kadar doğal ve yapmacıktan uzaklarki onları eğitelim derken o güzel çocukların mutsuz edilmesinden korkuyorum.