SUSSAM GÖNÜL RAZI DEĞİL…

Fuzuli’ye ait olduğunu sandığım “Söylesem tesiri yok. Sussam gönül razı değil. Boş yere canı yanmaz insanın. Ya bir eksiklik vardır geleceğe dair, ya da bir fazlalık vardır geçmişten gelen.” şeklindeki cümleler benim gibi birçok kişinin duygu ve düşüncelerini çok güzel anlatıyor. Nasıl oldu ne zaman oldu bilmiyorum birbiri ile konuşamayan, birbirini hiç dinlemeyen insanlar haline gelmeye başladı sanki toplumumuz. Konuşanın kimliğine bakıp alkışlamaya ya da saldırmaya hazır robotlar olduk neredeyse. Hatırlarsınız Sayın Cumhurbaşkanının mitinglerinde bazen alkış gerektirmeyen cümlelerin alkışlanması karşısında kendisi yanlış yerde alkışlandığı konusunda kalabalığı uyarmak zorunda kalıyordu. Özetle eğer konuşan bizim mahalleden ise ne konuştuğuna bakılmaksızın alkışlanmalı, eğer karşı mahalleden ise “Bugün çok güzelsin” dese bile “Vay hain dün benim çirkin olduğumu söylüyorsun demek” diye karşı çıkılmalı.

Uzun zamandır zihnimi meşgul eden bir konu var. Ta pandemiden önce gittiğim bir cuma namazında hoca hutbenin nihayetinde “4-6 yaş çocukları için açtığımız kuran kursuna çocuklarınızı bekliyoruz” şeklinde bir duyuru yaptı. Biz de dini söylemler sorgulamadan ve tek yönlü ilerlediği için aklımda bir yerlerde asılı kaldı bu duyuru. Serde 40 yıllık bir eğitimcilik geçmişimiz de olduğundan durumu bir süre anlamaya çalıştım. Ama eskilerin “Doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor” dediği şekilde bir yere oturtamadım doğrusu.

Daha sonra geçtiğimiz günlerde CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in bu konudaki konuşması ile konu yine gündeme oturdu. Tabii yine alkışlamaya ve saldırmaya hazır taburlar mevzilerinden hedefin durumuna göre kendilerinden bekleneni yaptılar ve hala da yapmaktalar. Ben insanların kim olduklarından nerede olduklarından çok, ne yaptıklarına önem veririm. Onun bu partide ne işi var, bu kanala bunu nasıl çıkarırlar gibi sabit duruşları da çok tutarlı bulmam.

4-6 yaş çocuklarına kuran kursu olgusunu enine boyuna sorguladım kafamın içinde. Bu belirtilen yaş grubuna verilmek istenen şey dini eğitim olup ve ilaveten kuran okumanın da öğretilmesini kapsayan bir çalışma mıdır acaba? Ya da esas olan Kuranı Kerim’in okunmasının öğretilmesi onun yanında da dini bilgiler verilmesi mi hedefleniyor? Sonra Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın “Peygamberimiz (s.a.s.) çocuklarımıza 7 yaşına kadar sevginin, saygının, doğruluğun güzelliğini; yalanın, iftiranın kötülüğünü; değerlerimizi, abdest nasıl alınır, namaz nasıl kılınır gibi temel dini vecibeleri öğretmemizi istiyor. 4-6 yaş Kur’an kurslarımızda bunun eğitimini veriyoruz.” şeklindeki beyanını okudum. O zaman benim de aklıma yani o zaman Mekke’nin, Medine’nin her yanı okul öncesi eğitim kurumları ile dolu da, o da onları yetersiz bulduğu için mi bu tavsiyeyi yapıyor sorusu geldi. O günün toplumunda her zaman, her yaşta bilenlerin bildiği kadarını birbirlerine öğretme esasına dayanan bir eğitim anlayışı olmalı. Herhalde sevgili peygamberimiz 7 yaşından sonraki yani 11-12 yaşına gelmiş çocuklar öğrenmeye geldiklerinde “Bu 7 yaşına kadar olmalıydı artık yapacak bir şey yok.” diyerek onları geri çevirmemiştir sanırım. Peygamberin yaşam biçimi tavsiyeleri elbette çok değerlidir. Ama böyle bir kıyastan yola çıkarak “Peygamber deveye binerdi siz niye Mercedese biniyorsunuz?” Ya da “Peygamberimiz kaç lira maaş alıyordu? Bizdeki gibi sayısı yüzbinleri aşan din görevlileri camilerde yaptıkları görevler için ne kadar ücret alıyordu?” soruları da akla gelebilir. O zaman da “O zamanki şartlar ile şimdiki şartlar bir mi?” gibi izahatlara girilecek. Ha hemen belirteyim. Diyanet işleri başkanımızın ya da din görevlilerinin makam arabaları alınsın. Maaşları kesilsin demek istemiyorum, demek istediğim gelişen zaman ve koşullar içinde yeni düzenlemeler her konu ve her durum için geçerli olmalı.

Konuyu günlük polemiklerin dışında bir de asıl kaynağından 4-6 yaş çocuklara yönelik bu çalışma nasıl bir muhteva içeriyor sorusunun cevabını bulmak için Diyanet işleri Başkanlığının bununla ilgili olarak hazırladığı programa bir göz gezdirdim. Program muhtevası Giriş. Amaçlar, yaklaşımlar, ilkeler, öğretici yeterlilikleri, ders kredileri, kazanımlar, açıklamalar, kursa uyum süreci, dini bilgiler ve Kuran-ı Kerim başlıkları altında toplanmış. Giriş bölümünde toplumsal ihtiyaç olan din eğitimi hakkında genel bir açıklama yapılmış. 4-6 yaş Kuran kursunun velilerden gelen talepler doğrultusunda gerçekleştirilmesi kararı alınmış.

Programın amaçlar ve ilkeler bölümüne bakıldığında çocukların bilişsel, duyuşsal ve psiko-motor yönden gelişmelerini dikkate alan; öğrenci merkezli yöntem ve teknikleri kullanmayı öngören; araştıran, sorgulayan, yorumlayan, iş birliği yapan, bireysel farklılıkları göz önünde bulunduran yaklaşımlarda bulunulduğu, çocukların ilgi ve ihtiyaçlarının dikkate alınacağı, bireysel farklılıklarla birlikte demokratik eğitim anlayışının esas alınacağına da vurgu yapılmaktadır. Yukarıdakine benzer bize pek tanıdık gelen daha birçok cümle temel ilkeler ve yaklaşımlar bölümünde yer almaktadır.

Kazanımların ve etkinliklerin ayrıntılı olarak açıklandığı üniteler uyum sürecinin ardından Dua ve Şükür, Özür Dileme, Sevgi ve merhamet, Saygı, Sorumluluk, Yardımlaşma, Sabır, İyilik, Doğruluk ve Dürüstlük, Din Allah Kitap ve Peygamber Sevgisi, Kâinat Sevgisi, Dini Mekanları Sevme, Bayramları Sevme şeklinde sıralanmış. (Vatanımı seviyorum ünitesinde İstanbul’un fethi, Çanakkale Savaşı ve 15 Temmuz ifadelerinin yer aldığını, Bayramlarımızı Seviyorum ünitesinde de Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı, Kandil geceleri ile Cuma gününün öneminden bahsedildiğini dipnot olarak geçeyim.)

Programın buraya kadar olan hali şekil ve muhteva itibariyle Okul öncesi programlarının biraz dini öğeler katılarak İslami bir elbise giydirilmiş şekli diyebiliriz. Bu konular üç aşağı beş yukarı okul öncesi programlarında mevcut. Hem de daha uygun mekanlarda ve zengin materyallerle konunun ehli kişiler tarafından verilmesine çalışılıyor.

Benim asıl merak ettiğim 4-6 yaş çocuklarına verilecek olan Kuran öğretimi kapsamında neler yapıldığı idi. Programı incelediğimde bu başlık altında 4-6 yaş çocuklarına özetle;
1- Kuran-ı Kerimin tanıtılması ve sevdirilmesi
2- Elif, Be, Te ve Se den başlayarak kuran harflerinin gruplar halinde tanıtılarak seslendirilmesi
3- Üstün, esre, ötre harekelerinin öğretilmesi ve kullanılması
4- Cezm, şedde, tenvin işaretlerinin tanıtılması ve kullanılması
5- Uzatma harflerinin tanıtılması ve kullanılması
6- Lafzatullahın okunuşu ile ilgili kuralların öğretilmesi
7- Kuranı kerimin usulüne ve kuralına göre okunmasının sağlanması
8- Besmelenin Kelime-i Tevhid, Kelime-i Şehadetin söylenişi
9- Sübhaneke, Salli Barik, Tahiyyat, Rabbena, Amentü dualarının ezberlenmesi
10- İhlas, Kevser, Fatiha, Felak, Nas, Ayet’ül Kürsi sürelerinin ezberlenmesi
Bir kısmı okul öncesi programından, bir kısmı ilköğretim Din kültürü ve ahlak bilgisi programından harmanlanmış bu program zaten okul öncesi eğitime devam eden ve daha sonra da üst öğretime devam edecek olan çocuklara okulların dışında kalan zamanlarda verilmesi planlanıyor.

Bu ne kadar uygun ve ne kadar mümkündür? Yoksa Ziya Paşanın dediği gibi “İdrak-ı meali bu küçük akla gerekmez / Zira bu terazü bu kadar sıkleti çekmez” mi demek gerekir.

Şimdi konuya her türlü önyargıdan uzak, samimi bir sohbet havası içinde ve tamamen eğitim biliminin, çocuk gelişiminin gerçekleri açısından ve mevzuatın penceresinden yaklaşalım.

Programın ilk sayfalarında bu konuda velilerin talepleri olduğu, bu yüzden de 4-6 yaş kuran kursu uygulamasına geçildiğinden bahsediliyor. Peki yarın velilerden bir grup 2-4 yaş çocukları için böyle bir istekte bulunsa acaba onlar için hemen bir kuran kursu açma çalışmasına girilir mi yoksa bazı açıklamalarda bulunularak gelecek yılları beklemeleri mi öğütlenir. Aynı durum aşağı yukarı 4-6 yaş çocukları için de geçerlidir. Çocuk gelişim ve öğrenme çizgisi itibarı ile önceleri somut daha sonra da soyut düşünme aşamasına ulaşır. Soyut düşünme dönemine çocuk 11-12 yaşlarında ulaşır. Bu yüzden de örgün eğitim proğramlarında konuların kavratılmasında bu gelişime uygun bir kademelendirmeye gidilir. Çocuk gelişimi ve öğrenme kuramları ile ilgili daha birçok bulgu 4-6 yaş çocuğuna birçoğu soyut kavramlardan oluşan dini bilgileri vermek, hele Kuran-ı Kerimin Arap harfleri ile orijinalinden okumasını istemek ne kadar doğru ve ne kadar mümkün bilemiyorum. Buradaki öğreticilerin formasyon olarak ne kadar yeterli olduğu ayrı bir konu. Bu süreç çocuğun bundan sonraki duygusal ve öğretim hayatını zorlaştıran mı kolaylaştıran mı bir unsur olur? Bunlar hepsi çok iyi düşünülmesi gereken konular. Ama “Devam mecburiyetinin de olmadığı bu kurumlarda programlanan bütün bu konuları kavratmanın ve Kuran okumayı usulünce öğretmenin mümkün olamayacağını biz de biliyoruz. Bu arada belki tahkimatı güçlendirmiş ve kapsama alanımızı genişletmiş oluruz” diyorsanız orasını bilemem. Hele bu arada birileri “Hele durun aceleniz ne? Çocuk çocukluğunu yaşasın. 11-12 yaşına geldiğinde bütün bunlar zaten örgün eğitim programında zorunlu ve seçmeli dersler olarak zaten var. Oradaki eğitim yeterli olmazsa sizden yardım istediğinde yine yardımcı olursunuz” diyenler çıkarsa bunu da fırsata çevirip “Vay din düşmanı faşist” gibi söylemlere zemin mi hazırlanmak istenmektedir.

12 yaşına kadar hiç mi bir şey yapılmaz? Elbette yapılır. Ama önce 90lı yıllarda okuduğum bir kitaptan bahsetmek isterim. A.Ü. İlahiyat Fakültesinde görevli bir Akademisyen olan Prof. Mualla Selçuk tarafından yazılmış. Kitap “Çocuk Eğitiminde Dini Motifler” adını taşıyor. Bir zamanlar bu kurumlarda da alanında birikimli, konulara bilimsel yaklaşan akademisyenler vardı. Kitapta çocuğa dini eğitimin gelişim durumu, kavrama kapasitesi, psikolojik durumu dikkate alınarak ehil kişiler tarafından son derece dikkatli şekilde verilmesi gerektiğini vurgulanıyor. Bütün bunlara gerekli özen gösterilmezse çocuğun ruhsal dünyasında olumsuz gelişmelere yol açabileceği, ileriki öğrenim hayatlarında güvensizlik problemleri yaşanabileceği, dini konulara önce kayıtsızlık, isteksizlik ve soğukluk, nihayetinde deizm ve ateizme kadar giden bir gidişin adımlarının atılacağına da dikkat çekilmektedir. Kitabın okul öncesi çağ ile ilgili bölümünde de problemin geniş bir şekilde analizi yapılıyor, bu konuda dünyada ve ülkemizde yapılan araştırma sonuçları analiz ediliyor. Sonuçta okul öncesi çocuğa din eğitimi verilirken izlenecek yol ile ilgili ipuçlarına yer veriliyor. En önemlisinin de bu dönem çocuğunun dini eğitiminin, çocukların sorularına samimi ve onların dünyasına uygun cevaplar vermekten geçtiğini belirtiyor. Kitapta bu konuya ilişkin daha ayrıntılı bilgiler de mevcut. Edinebilirseniz okumanızı tavsiye ederim. Ancak kitabın bu bölümünde okul öncesi çağı çocuklarına Kuran-ı Kerimin Arapça aslından okutulmasının öğretilmesine ilişkin hiçbir bulgu, tespit tavsiyeye de rastlamadım. Demek İlahiyat fakültesinde de o zaman Ortodoks yaklaşımlar hakimmiş. Bizde galiba bugünlerde bu konuda da Heterodoks yaklaşımları tecrübe ediyoruz.

Halil Cibra’nın “Ermiş” adlı kitabı çok meşhurdur. Oradan bir alıntı ile bu bölüme biraz renk katmak isterim.

Bilge bir kişi ölmeden hemen önce halkını geniş bir meydanda toplar. Kendisine sordukları tüm gerçekleri son bir kez hepsinin huzurunda dile getireceğini söyler. Halkla arasında nefis bir diyalog kurulur.
Halktan biri öne çıkarak “bize” der “sevgiden söz et” Bilge anlatır, anlatır, anlatır…
Bir diğeri “bize aşktan, evlilikten söz et” der, anlatır…
Bunu “alışveriş hakkında ne dersin?” diyen biri izler, anlatır…
“Çocuklardan bahset” derler, anlatır…
“Eğitimden bahset” derler, anlatır…
“Çiftçilikten bahset” derler, anlatır…
“Alın terinden, emekten ve adaletten” bahset derler, anlatır…
Ve daha günlük hayatın türlü sorunlarından söz etmesi istenir. Bilge hepsi hakkında hikmetli sözler söyler, anlatır, anlatır, anlatır…
Konuşmasının sonuna doğru birisi “Bize din’den bahset” diye sorunca,
Bilge şöyle cevap verir; “Bahsettim ya, dinlemedin mi?” Ve devam eder: “Siz zamanınızı, bunlar Allah’ın saatleridir, bunlar bizim saatlerimizdir diye ayırabilir misiniz? Öyleyse din, yaşadığımız hayat ve tüm davranışlarımızdır…” diye devam eder.

Bu toz duman içinde “konu mevzuata ne kadar uygun, yasal durumu nedir?” kısmının galiba hiçbir önemi kalmamış gibi gözüküyor. Konu Anayasanın devletin eğitim ile ilgili sorumluluğunu tarif eden 42. maddesi ve Tevhid-i Tedrisat kanununa vurgu yapan 174 maddeleri kapsamında değerlendirildiğinde durumun biraz karışık olduğunu görmekteyiz. Yedi maddeden ibaret olan tevhidi tedrisat kanununun 1. maddesi eğitim faaliyetlerini ve kurumlarını Millî Eğitim Bakanlığının sorumluluğuna vermiştir. Bu etkinliğe her ne kadar “Kuran Kursu” adı verilse de muhteva incelendiğinde bir de bu aralar dillendirmeye çalışılan “Buralardan eğitim alan çocukların okul öncesi eğitim almış sayılacağı” biçiminde bir talep dikkate alındığında buna tam bir paralel eğitim diyebiliriz.

Ülkemizde ne yazık ki kurumlar ve kurumlardaki görevliler tam olarak yetki, sorumluluk ve sınırlarını bilememektedir. Bu yüzden makamlarının gerektirdiği inisiyatifi de kullanmaktan çok uzak bulunmaktadır. Mevzuata hakim, sınırlarını bilen, diğer kurumlarla koordinasyon içinde çalışan bir anlayış hakim olsa 4-6 yaş için Kuran Kursu isteği ile gelen velilere Diyanet İşleri Başkanı “Samimi dileklerinizi anlıyorum. Ancak mevzuatımıza göre okul öncesi eğitim Millî Eğitim Bakanlığı uhdesindedir. Kuran öğretimi için ise çocuğun bu yaşı çok erkendir. Bu hizmetleri yeri zamanı geldiğinde örgün eğitim kurumlarından alabiliyoruz. Biz de bu kurumlar ile iş birliği halindeyiz. Birbirinden habersiz aynı eğitimi vermemiz çocukların gelişimini olumsuz etkileyecektir. Bununla birlikte dini işlerin her aşamasında sizlere yardımcı olmak isteriz…” şeklinde bir açıklama yapması beklenirdi.

Şimdi her şey bitti de işin yasal yönü mü kaldı da diyebilirsiniz. Bu konuda pek iyi bir sicilimiz de yok hani. “Anayasayı bir kere ihlal etmekten bir şey çıkmaz” ile başlayan yolculuğun “iki ayyaşın yaptıkları” ile devam ettirilmesi, nihayetinde “Ortada Nass var” noktasına getirdi bizi. Nass deyince de akan sular durur zaten. Buna karşı aklını işletmek ile ilgili, emaneti ehline vermekle ilgili kul hakkı yemekle ilgili 40 tane Nass sayılsa çok cılız kalacaktır.

2015 yılından beri yapılan ve en sonuncusu 2018 de yapılan İslami Gelişmişlik endeksi sonuçlarını tekrar hatırlamakta yarar var. İran asıllı akademisyen Hüseyin Askeri tarafından gerçekleştirilen bu araştırmada Adalet ve Yönetim, Ekonomi, İnsan hakları ve siyasal Haklar, Uluslararası ilişkiler konusunda bütün ülkeler İslami değerlere uygunluk açısından değerlendiriliyor. 2018 sonuçlarına göre Yeni Zelanda birinciliği koruyor. İlk 44 ülkede nüfuslarının çoğunluğu Müslüman ülkelerden hiçbiri yer almıyor. Türkiye ise 2015 de 65. sırada iken 2018 yılında 153 ülke içinde 95.sıraya geriliyor. Konuya bu noktadan bakınca ilk sıralarda yer alan ülke insanların bir kelime-i şehadetleri eksik. Oda olursa herhalde cennette Müslümanlara yer kalmayacak. Aslına bakarsanız yıllar önce Ziya Paşa bunu “Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşâneler gördüm /Dolaştım mülk-i İslâmî bütün virâneler gördüm” dizeleri ile özetlemiş diyebiliriz.

Bu yazıyı da gereğinden fazla uzattım galiba. Sevgili Emin arkadaşım fazla uzayınca sıkıcı oluyor diye bana bir kelime ölçer gönderdi ama bu konuyu …… e anlatır gibi anlatmak gerekir diye uzattım. Ama alkışlamaya ve saldırmaya hazır ellere yaranamayacağımı da biliyorum. Herkes ne derse desin dünya yine de dönüyor…

Tagged: Tags

8 Thoughts to “SUSSAM GÖNÜL RAZI DEĞİL…

  1. Halil Cibran: “Din, yaşadığımız hayat ve tüm davranışlarımızdır…” demiş. Sanırım bu sözle, dünyadaki yüzbinlerce farklı yaşam biçimini anlatmak istemiş. Ülkemizde de pek çok yaşam biçimi ve inanç var. O halde, 4-6 yaştaki çocuklara bir “resmî din” ve onun amaçları, ilkelerini, değerlerini kazandıracak bir aşılama yapmak gerek!..
    Tabii ki, konu bu denli mühim olunca kelime sayısı da 2106 olabilir.
    Şimdi sen Nuray arkadaşım birlikte, torunlara “Kuran Kursu” arayınız bakalım.
    Haydi bakalım kolay gelsin…

  2. Katkıların için teşekkür ederim Emin arkadaşım. Ben aslında insanların ne yapmak istediklerinin de pek farkında olduklarını sanmıyorum. Yapılanların çocuklara ne kazandıracağından çok kendilerine ne fayda sağlayacağı konusu ile ilgili insanlar. Torunlara gelince onlar çocuklarımızdan daha fazla özgürlüğü hak ediyor. Bize yapılan yanlışlar, bizim yaptığımız yanlışlar onların yaşamında yer almaz diye düşünüyorum. Selam ve sevgiler kucak dolusu…

  3. Merhaba,
    Konuyu detaylı ve doyurucu bir şekilde ele alan bir yazı. Özel olarak açılanların bir çoğunun öğrenci yokluğundan kapandı. Millet,imam hatip okullarından uzaklaşmaya başlayınca bu seçeneği ele aldılar. Artık millete fırlatacakları çayda kalmadı. Kalemine sağlık…

  4. Öncelikle böylesi önemli, hayati bir konuda harcadığın emeğe değmiş arkadaşım, bilgilendirici değerlendirmelerin çok doğru. Kalemine, emeğine sağlık!
    “Din, yaşadığımız hayat ve tüm davranışlarımızdır” ne güzel, ne derli, toplu bir değerlendirme içeriyor bu sözü Halil Cibran’ın; her toplumun yaşam biçimi ve değerleri farklıdır, vicdanımız da yaşam koşullarına, toplumun değerlerine göre oluşuyor, insanlık erdemlerini önemseyen bir eğitimle yetişsin torunlarımız, yeter gayri, baskısız yaşasınlar, gelecek umutlarını besleyecek bir değişimle hayata karışsınlar.

  5. Yazımla ilgili değerlendirmelerin için teşekkürler Zafer arkadaş. Hayatın olağan akışına, insanın doğal yapısına uygun olmayan yaklaşımların pek işe yaramadığı aşikar. Ama faturası yüksek oluyor. Dilerim bu tecrübelerden ders alınır. Selam ve Sevgiler gönderiyorum.

  6. Sevgili Leman arkadaşımız. Yazım için yaptığın değerlendirme ve hakkımda söyledğin güzel sözler için teşekkürler. İnsanları birleştiren, barış içinde yaşamalarını sağlamalarına hizmet etmesi gereken inanç sistemlerini kendi elimizle ayrıştıran ve mutsuz eden istikamete götürmemiz gerçekten ibretlik. İnşallah bundan sonra insanlarımız bu konuda daha duyarlı hale gelir. Selam ve sevgi göderiyorum.

  7. Değerli arkadaşım;
    Güncel bir konuyu en ince ayrıntılarına kadar incelemiş ve değerlendirmişsin.
    Diğer yazıların gibi bu da mükemmel olmuş.
    Eline, kalemine, düşüncelerine sağlık.
    Selam ve sağlıklı günleriniz olsun.

  8. Yazılarımla ilgili güzel değerlendirmeniz beni çok mutlu etti yavuz bey dostum. Çok Teşekkür ederim. Bu arada çok uzun bir çalışma ve yoğun emek sonucu yazdığınız halkevlerinin yereldeki tarihsel gelişimi ilgili eseriniz için de sizi kutlarım. Ellerinize emeğinize sağlık. İlk fırsatta okumaya çalışacağım. Sevgi ve selamlarımı iletiyorum.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *