Bilmiyorum kaç yıl öncesidir ama soğuk savaş yılların tüm bilgi kirliliğinin, abartmaların, adeta beyin yıkayıcı propagandaların bütün hızı ile devam ettiği yıllarda mizahın da bu anlayışa göre şekillendiğini görmek şaşırtıcı gelmiyordu hiç kimseye. İşte bu dönemde bir Amerikalı Moskova’ya Rusya’daki bir arkadaşını ziyarete gider. Orada bir çift ayakkabı alma ihtiyacı duyar. Ve arkadaşından bu konuda yardım ister. Arkadaşı da ona “Dünyanın en muhteşem ayakkabı mağazasına götüreceğim seni, hiç merak etme” der. Sonra mağazanın bulunduğu yere gelirler.Gerçekten devasa bir ayakkabı mağazasıdır gördükleri.Ev sahibi biraz onurlanarak, biraz da gururlanarak misafirini alış-veriş merkezinden içeri sokar. Karşılarına çıkan” Bay ayakkabıları-bayan ayakkabıları” levhalarından uygun olanına yönelirler.Daha sonra renk bölümlerinden tercihlerini yaparlar, Biraz daha ilerleyerek ayakkabı türlerinin yönlendirildiği istikamette de seçimlerini yaparak numaraların bulunduğu bölmeye gelirler.Misafirimiz 42 numara ayakkabı giydiği için üzerinde o numaranın bulunduğu kapıdan içeriye girerler. Ancak kendilerini birden ana cadde de buluverirler. Misafir biraz hayret birazda şaşkınlıkla:”Hani ayakkabılar nerede?” diye sorar.Ev sahibi de gayet mutlu ve kendinden emin biçimde:”Sen ayakkabıyı bırak ta sisteme bak sisteme” der.
Bu nereden aklıma geldi derseniz önceki akşam internetten hastane randevusu alırken birden çağrışım yaptı. Gerçekten müthiş bir sistem. T.C kimlik numaranızı, doğum tarihini giriyorsunuz, tıklayınca hangi hastaneyi,hangi bölümü,hangi doktoru isterseniz ona götürüyor sistem sizi. Doktoru da seçince doktorun boş ve dolu saatleri çıkıyor. Yeşil ile gösterilen boş saatlerden için sizin uygun olanı tıklıyorsunuz onay sonucu da randevu gerçekleşmiş oluyor.Zaman dilimlerinin 5-6 dakika olması biraz keyfinizi kaçırıyor ama olsun.Bu kadar kusur kadı kızında da olur diyorsunuz.Şimdi yapılacak şey belirtilen zamanda adı geçen doktorun kapısında olmaktan ibaret diye düşünüyorsunuz.Sizi bu bilgiyi ulaştıran sistem bu bilgiyi de doktora ulaştırmamış olamaz herhalde. İşimi şansa bırakmamak adına 9.45 olan randevuma yetişmek için saat 9.00 da ilgili sağlık kuruluşuna gittim.
Tabi pat diye giremiyorsunuz.Önce randevulu da olsanız müracaata giderek barkotunuzu almanız gerekiyor. Barkotta da sıra numaranızın 43 olduğunuzu görünce saat ayarlı sistem ile sıra ayarlı bir sistem arasında kaldığımı hissediyorum. Poliklinik kapısına yönelince içlerinde benim randevu aldığım doktor Engin Acıoğlu’nun da bulunduğu dört uzman doktorun isimlerinin üzerlerine orada olmadığı anlamına gelen kırmızı çarpı işareti konduğunu gördüğümde .İçimden “ dakika bir,gol bir” dedim.Doktor seçme şansı veya hakkı bir anda dip yaptı.Hoş ben de zaten seçimimi bilerek yapmamıştım.Yani öylesine bir işaretleme idi .Fark etmez sarhoş etsin de rakı da bir,şarap da bir misali muayene etsin de kim ederse etsin diye düşündüm.Kapıdaki monitörün ekranında 43 numara ile adım yer aldı. Ekranda herkes kendini ve sırasını görüyordu ama aynı zamanda Ecevit mavisi giysisi ile bir de görevli vardı.Duruma göre:”Dur, bekle,girme,içerde hasta var” talimatları ile oradaki mevcudiyetine bir anlam yüklüyordu.
Bu durum bana Çin’de karşılaştığımız bir tabloyu hatırlattı.Geçtiğimiz yıl oğlumu ziyaret için Şanghay’a gittiğimde trafik ışıklarının her birinin hemen yanında kollarında kırmızı görevli işareti ve ellerinde de kırmızı ve yeşil bayrakları olan kişiler trafik ışıklarının anlamlarına göre kişileri yönlendiriyordu.Benim mavi üniformalı görevlimin de işlevi biraz onlara benziyordu.
Neyse uzatmayalım Saat 9.00 da 9.45 ranevusu için geldiğim kurumda her şeye rağmen kendimi 10.30 da doktorun karşısında buldum.İşimde 2-3 dakika falan sürdü zaten.Yani total olarak bir buçuk saatlik bir zaman diliminde amacıma ulaşmış oldum. Ben emekli olduğum için zamanla ilgilide en azından o gün için bir problemim olmadığı için,ayrıca da geçmiş yıllarda sabah altılarda numara almak gibi, türlü numaralarla yaşamaya alışık olduğumu da düşünerek biraz olayı olumlu yönleri ile değerlendirmeye çalıştım.Madalyonun öteki yüzünü de bilmediğimiz içim bizim içim problem görülen yanlarında belli bir açıklaması olmalı diye düşünüyorum.
Ama şurası da bir gerçek ki herhalde sistem sadece kendi başına her şey olmuyor.Sistemin içinde ona yön veren,ona emek veren insanların niyetleri. hedefleri. anlayışları.becerileri sistemle bütünleşirse gerçek bir sistemden söz edilebilir.Bu gerçekleşmediği takdirde sitemle uygulama arasındaki makas her geçen gün daha da fazla açılarak kurmak istediğiniz en ideal sistem bile tanınmaz hale gelebilir. Sonuç olarak iş sadece sistemde bitseydi 4-2-4 taktiğini uygulayan butün takımların şampiyon olması gerekirdi.