Geçtiğimiz günlerde Şırnak Uludere’de 35 masum vatandaşımızın hayatlarını kaybetmesi ile ilgili polemikler sürerken sayın Başbakanımız yaptığı grup toplantısında parlementodaki bir partiyi kastederek- ki bunun BDP olduğu herkesçe malum- “Silahlı efendileriniz ipinizi gevşetmediği sürece siz tuvalete bile gidemezsiniz…” değerlendirmesini yaptı.
Ben bu değerlendirmenin doğruluğu ve yanlışlığı üzerinde durmayacağım. Eğer bu değerlendirme doğru ise silahlı efendilere bağlı çalışarak suç işleyen kişilerle ile ilgili herhangi bir şey yapılmaması, yok eğer yanlış ise birilerine hiç yoktan suç isnat edilmesi öncelikle söyleyeni altından kolay kalkamayacağı bir sorumluluğun altına sokar diye düşünüyorum.
Ama benim asıl dikkatimi çeken işin başka bir yönü oldu. Yani şu ipler gevşetilmeden ya da izin alınmadan bir yerlere gidememe benzetmesi. Hatırlarsınız kısa bir süre önce şike yasasının gündemde olduğu günlerde konunun içinden gelen bir kişi olabileceği düşüncesi ile çiçeği burnunda milletvekilimiz Hakan Şükür’ün görüşüne başvurulduğunda çok iyi bir tenbihlenmiş olacak ki; ”Bunu büyüklerimiz, bakanlarımız bilir” şeklinde son derece veciz(!) bir yanıt verdiğini hepimiz hatırlarız. Daha sonra yasanın Cumhurbaşkanından geri dönmesinin ardından partinin ağır toplarından Bülent Arınç “Bir daha bu yasayı meclise getirmeye cesaret edecek milletvekli zor çıkar” çıkışı ile nerdeyse meydan okumuştu. Bu beyanının daha mürekkebi kurumadan, yukarıdan “bu yasa noktasına virgülüne bile dokunmadan geçecek” buyruğu alınınca adeta ağzına biber sürülerek cezalandırılmış bir çocuğun feryadı ve pişmanlığı içinde kalakalmıştı.
Fanatik derecesinde olmamakla birlikte kendim de Galatasaray taraftarı olmama rağmen Hakan Şükür’ün futbol yeteneğinin biraz fazla abartıldığı kanaatındeyim. Ama saha içinde ve saha dışında başarılı olduğu muhakkak. Bu başarının sırrı da bana göre uygun zamanda uygun yerde bulunmuş olması. Bazen kendisinin topa vurarak değil, topun Hakan Şükür’e çarparak gol olduğu pozisyonlar hafızalarda tazeliğini korumaktadır. Aynı şekilde sosyal ve siyasi açıdan uygun yerde bulunmanın avantajı ile hükümetlerin arpalığı olan TRT de kaymaklı bir yer edinmesi konusu da basında çok konuşuldu. Milletvekili seçildikten sonra muhtemelen maaş yetmeyince yine benzer bir yayın organınından yine kaymaklı bir teklif alıyor. Bazılarınca ise bu talebin Hakan Şükür’den geldiği ileri sürülüyor. Bu devirde iktidar partisi ile kim kötü olmak ister , yada kim iyi geçinmek istemez ki? Hakan Şükür ‘de yine durumu Sayın Başbakan’a sorup onun olurunu aldıktan sonra bu işi kabul ediyor. Bir milletvekilinin ne yapıp ne yapmayacağı Anayasanın 82. maddesi başta olmak üzere mevzuatta belirtilmesine rağmen böyle bir arayışa girmeden karar başkasına sorarak veriliyorsa vay bu ülkedeki demokrasinin haline…
Demem o ki bir yerlerden izin almak veya birilerinin vesayeti ile iş yapmak konusunda hiç kimsenin sicili o kadar temiz değil ve ayrıca kimsenin kimseye söyleyecek fazla bir şeyi de yok diye düşünüyorum. “Tencere dibin kara…seninki benden kara “misali yani