Diyanet İşleri Başkanımız Ali Erbaş katıldığı bir konferansta “Bugün batılının ürettiği ilim faydadan çok zarar veriyor” demiş. Eskiden bu konu ile ilgili “Batının ilmini alalım ama ahlakını almayalım” gibi daha nazik ve seçici bir dil kullanılırdı. Anlaşılıyor ki sayın başkanımız el arttırmış ve batının ilmini de zararlı bulmuş. Bu cümle bana yıllar önce okul arkadaşım Ahmet Karaçalı’nın anlattığı bir fıkrayı hatırlattı.
“Nasrettin Hoca ya da Temel bir gün” diye başlar çoğu fıkralar ama biz daha evrensel olması için adamın biri diye başlayalım. Evet adamın biri asli ibadetlerden biri olan hac yükümlülüğünü yerine getirmek için kutsal topraklara gider. Buradaki prosedüre uygun olarak sıra şeytan taşlamaya gelir. Orada bulunan herkes bu iş için nohut kadar, fındık kadar taşları kullanarak sembolik bir biçimde şeytanı taşlarlar. Fakat bizimki en küçüğü yumruk kadar olan taşları kucağına toplayıp büyük bir öfkeyle şeytana fırlatarak bir yandan da “Sen değil misin kör olası bana komşunun gelinine uçkur çözdüren, sen değil misin baldıza yan gözle bakmama sebep olan, sen değil misin…” diyerek cümle ahlaksızlıklarının faturasını şeytana çıkartır. Herhalde insanoğlunun kendi olumsuzluklarını kendi dışındakilere yüklemesinin bundan daha açık bir anlatımı olmaz diye düşünüyorum.
Bu durumlar ne yazık ki bize de hiç yabancı değil. Ta çocukluğumuzdan başlayarak böyle düşünmeye alıştırıldık. “Yeterince başarılı değilim. Derslerime biraz daha fazla çalışmam lazım” demek yerine “Bu hoca zaten bana taktı” demek daha kolayımıza gelir. Büyüdükçe, yetki ve sorumluluk sahibi olunca da sebep dış güçlere evriliyor ama anlayış ve yaklaşımlar değişmiyor.
Ben de bu yazımda hafızamızı biraz yoklayarak ilim adı altında batılıların bize verdiği zararları sıralamaya akabinde de bunlardan kurtulmanın kıvılcımını ateşlemeye çalışacağım.
- Sayın Diyanet İşleri Başkanının bindiği milyon dolarlık zırhlı Mercedes’ten inerek, ya da en azından yakında piyasaya çıkacak yerli ve milli Togg’u tercih ederek batının ilminin verdiği zarardan ilk önce kurtulma kampanyasını başlatabilir. Keza bizden daha zengin oldukları halde “İsraf haramdır” ilkesinden hareket ile bisiklet ile işe giden bakan, tarifeli uçakla yolculuk yapan yöneticileri kendilerine saklarken bizlere “İtibardan tasarruf olmaz” anlayışını dikte ettirip maç izlemeye bile özel üç beş uçakla gitmeye mecbur bırakanlar da onlar değil mi?
- Hatta bununla yetinmeyerek etrafında ve yakınında batı ilminin ürettiği cep telefonu, bilgisayar gibi hayatı kolaylaştıran aygıtların tuzağına nasıl düşüldüğünü araştırıp bunlardan bir an önce kurtulup yerli ve milli olanlarını kullanmaya başlanabilir.
- İçişleri Bakanının bizzat açıklamasına rağmen mafyadan on bin dolar alan siyasetçinin hala gizliliğinin korunmasında da mutlaka batının parmağı olmalı diye düşünüyorum.
- Tarikat yapılanması içinde gelişen ve medyaya da yansıyan 6 yaşında nikah, 14 yaşında doğum yapan çocuğumuzun durumu, sonrasında üstünü kapatma gayretleri içinde sahte rapor alma durumları da hep bize batının dayatması olmalı.
- Tarikat yurtlarındaki ayyuka çıkan ve yetkili kişilerce bir kerecikten bir şey olmaz diye adeta önemsizleştiren çocuklara taciz olayları da batının teşvik ve desteği ile gerçekleşmiş olmalı.
- Oy zarfından çıkan üç oy pusulasından sadece birini iptal eden, sorumlu tutulanların hepsi de beraat eden bir hukuk garabeti de batılıların bir tertibi olmalı.
- Defalarca çalınan sınav soruları, bu sorulardan avantaj sağlayarak hak etmedikleri yerlere gelen insanların projelerini mutlaka batı tezgahlamıştır.
- Yazılı sınavda en yüksek puanı alıp elenen ama en düşük puanla mülakatta en öne alınarak hak ve makam elde edenlerin “hamili kart yakinimdir” kartları da mutlaka batınının derin dehlizlerinden gönderilmiştir.
- Adeta teflon tava gibi hiçbir kusurun ve sorumluluğun üzerine yapışmadığı siyasilerimiz yerine göre soğanın ve patatesin bile mafyalarını türetebilmiştir. En son da pahalılığın sorumlusu olarak sıra üç harfli marketlere geldiğini gördük. Kanımca bu marketlerin de dış bağlantıları araştırılmalı, özellikle gün boyu etiket değiştirmekle mesai tüketen personelin batı ahlakının etkisi altında olduğu dikkatlerden uzak tutulmamalıdır.
- Biliyoruz ki enflasyon her türlü kötülüğün anasıdır. İnsanların sadece madden değil ahlaken zayıflamasının zeminini hazırlar. Ne yazık ki son yıllarda pandemi, artan enerji fiyatları ve Ukrayna- Rusya savaşı gibi küresel nedenlerle bütün dünya enflasyon kıskacına girdi. Tabii batı da bundan nasibini aldı. Ama bu konuda da bize yapacağını yaptı. Kendileri en fazla yüzde onlarda tuttukları enflasyonun bizde neredeyse yüzde yüze çıkmasını sağladılar. Neoklasik ekonomi, epistemolojik kopuş, heterodoks yaklaşım derken bir de bunu “faiz sebep enflasyon sonuç” teorisi ile harmanlayarak bizi ölçmekte bile zorlandığımız, herkesin verdiği sonuçlara kuşkuyla baktığı TÜİK’in verilerine göre bile neredeyse üç haneli enflasyon ile tanıştırdı bu hain batı bizi.
Mizahi bir yaklaşım ile yazdığım bu yazıya bakıp beni saplantılı bir batı hayranı olduğumu sanmayın. Batı, ya da batılılar da sütten çıkmış ak kaşık olmadığı gibi birer aziz de değiller. Belki okumuşsunuzdur medya Almanya’da Siemens firmasının Türkiye’de on milyon avro rüşvet dağıttığı iddiaları ile çalkalanıyor. Raporlara dökülen bu iddialarda kimlere ne miktar ödeme yapıldığı da ayan beyan belirtiliyor. İşte batının bizden farkı bu gibi durumları ortaya çıkaran, soran, sorgulayan kurumlarının olmasıdır. Bizde eksik olan hatalarımızla yüzleşme yeteneğimiz ve alışkanlığımız olmadığı için rüşvetin bizim mahalledeki durumu muhtemelen halının altına süpürülecektir.
Neyse şaka bir yana diyeceğim o ki -bazı istisnalar elbette olabilir- eğer insan izin vermezse kimse onu mutsuz edemez, ona zarar veremez. Yani Nazım’ın dediği gibi “…demeğe de dilim varmıyor ama- kabahatin çoğu senin kardeşim!”
Sevgili Necmi; Okul arkadaşım Ahmet Karaçalı’nın anlattığı fıkradan yola çıkarak 10 öneride bulunan nefis bir yazı yazmışsın.
Bir arkadaşın olarak Ahmet’i kıskanma hakkımı kullanarak biraz dedikodu yapacak olsaydım: “Bak Ahmet daha yazını okumamış” derdim ki, demiyorum!
Aslında Emin arkadaşın kaç yazı yazmış ve özetle: Diyanet İşleri Başkanlığı, laikliğin önündeki en büyük engeldir. Kapatılsın!” demiştim. Benim önerimden yola çıksaydın daha rahat bir yazı yazardın.
Sevgi ve saygıyla…
Teşekkürler Emin.
Dedikodu yapmaman çok iyi (!). Eldeki kayıtlara göre Ahmet yazıyı yayınlanmasından 1 dakika sonra okudu ve 5. dakikasında geri bildirimde bulundu. Bütün bunlar kayıt altındadır. Senin önerinden yola çıkarak yazı yazmak güzel bir fikir. Bunu değerlendirebilirim. Ama senin sözünün üstüne söz söylemek haddimi aşmak olaz mı? Daha zengin içerikli yazılarda buluşmak dileği ile selamlar…