2020 yılının son ayının son günlerini yaşadığımız şu günlerde kimilerinin Korona, kimilerinin Covid-19 dediği kâbus tüm dünyayı ve tüm insanlığı olanca acımasızlığı ile esir almış durumda. Yetmiş milyonun üstünde vaka yaşanan dünyada bu hastalıktan hayatını kaybedenlerin sayısı 1.700.000’i aştı. Bununla ilgili olarak aylar önce yazdığım yazılarda da belirttiğim gibi ABD vaka ve can kaybı konusunda ön sıralarda yer alıyor. Ülkemize gelince her ne kadar rakamlar tartışmalı olsa da durumumuz iç açıcı sayılmaz. İki milyona yakın vaka ve 17.121 can kaybını da gün itibarı ile yaşamış bulunmaktayız.
Geçen zaman içinde umut verici durumlar da yaşanmadı değil. Bu virüse karşı geliştirilen aşı çalışmalarında da neredeyse son noktaya gelindi sayılır. Bu aşıların bilimsel ya da teknik adı var elbette ama biz onları toplumda konuşulduğu gibi Alman, Amerikan, İngiliz, Çin aşısı olarak biliyoruz ve tarif ediyoruz. Pandeminin başlarında biz çeşitli ülkelere ne kadar çok sağlık yardımı yapmakla övünürken gördük ki birçok ülke kendi nüfuslarının birkaç katı aşı siparişi vermiş bile. Biz, terzi kendi söküğünü dikemez dedikleri gibi, sadece nüfusumuzun üçte birine yetecek kadar siparişi ancak verebilmişiz. Onun da ne zaman ve kadarının geleceği henüz belli değil. Önce sağlık çalışanlarından ve 65 yaş üstünden başlamak üzere bu yılın son günlerinde ya da 2021’in ilk günlerinde başlanacak aşılama faaliyetleri. Ancak tam bağışıklığın sağlanması için toplumun yüzde yetmişinden fazlasının aşılanması ve koruyucu tedbirlerin de devam etmesinin şart olduğu belirtiliyor bu konunun uzmanları tarafından. Bir de aşı karşıtlığını benimseyen azımsanmayacak bir kitle var. Bakalım insanlığı nasıl bir akıbet bekliyor.
“TÜNELİN UCUNDAKİ IŞIK” şeklindeki yazı başlığını sanırım aşı çalışmalarındaki gelişmelerle ilişkilendirmek mümkün. Ama Covid-19’un kara bir bulut gibi tüm insanlığın üzerine çöktüğü 2020’nin bu son günlerinde bir başka ışık, bir başka güneş aydınlattı dünyamızı. 28 Kasım günü küçük oğlum Gençer ile onun sevgili eşi Seda kızımız ana-baba olma mutluluğunu, bizler de ikinci kez dede ve babaanne olma bahtiyarlığını yaşadık. Karamsarlığın ve umutsuzluğun neredeyse pik yaptığı bu günlerde bu bize yeni bir amaç ve yaşam enerjisi kazandırdı. Bu dönemde “Hayat planlar yaparken başınıza gelenlerdir” sözünü tekrar hatırladık. Aslında ne de güzel ayarlamıştık takvimimizi. İlk torunumuz için nasıl ta Hong Kong’a gittiysek bu torunumuz için de aynı şeyi yapmak daha kolay olacaktı. Şubat ortalarında geldiğimiz Antalya’da torunumuzun dünyaya geliş haberini ve bununla ilgili gelişmeleri teknolojiden yararlanarak uzaktan da olsa adım adım izledik. O sıralar toplum olarak pandemi sürecinin yaz aylarında sona ereceğine dair gerçek olmasa da herkesin inanmak istediği bir efsane vardı. Hatta belki rakamlar da buna göre eğilip bükülüyordu. Bu beklenti ile biz de torunumuzun dünyaya geleceği ve ona kavuşacağımız günleri iple çekmeye başladık. Günü geldiğinde Mola’ların en genci olma rekorunu eline alan torunumuzun dünyaya gelişini, minik ellerini, pamuk gibi tenini yakından görmek, koklamak en özlediğimiz şeydi. Gün be gün büyümesine, kendini ifade etmek için çıkardığı seslere yakından tanık olmak için kendimizi iyice hazırlamıştık. Ama evdeki hesabın çarşıya uymadığını bir kez daha yaşayarak öğrendik. Sonuç olarak sevgili torunumuz İstanbul’da dünyaya gelirken biz de buna Antalya’dan tanık olma durumunda kaldık. Bir ara “Gelmişiz 70 yaşına. Ne olursa olsun.” deyip yola çıksak mı diye de aklımdan geçmedi değil. Sonra mantık ve sağduyu daha baskın çıktı ve “Sen nasıl böyle düşünürsün, bu öyle bir dert ki insanların karşılarındakileri korumak gibi bir sorumlulukları var. Aldığın tedbirlerle sadece kendini değil sevdiklerini de korumuş olursun. Almadığın tedbirlerle ve sorumsuz davranışlarla da sadece kendine değil, senin dışındaki tüm insanlara özellikle sevdiklerine zarar verirsin” şeklindeki yorumlarla kendimizi pandeminin dar kalıpları içine soktuk.
Deniz Batu MOLA olarak resmi kayıtlara geçen torunumuza biz herhalde daha çok “Deniz” olarak sesleneceğiz. Tabii ilk torunumda olduğu gibi dededen, babadan öğrendiğimiz isim koyma ritüelini bu defa uzaktan gerçekleştirme bahtiyarlığını yaşamak da bana düştü. Bir kulağa ezan, diğer kulağa kamet okumak ve akabinde üç kez ismiyle seslenmek biçiminde özetlenecek bu uygulamayı pandemi şartlarına uygun olarak gerçekleştirdik.
Daha önce “Ada” torunumda anlattığım gibi insan hayatında sıradan olan durum ve sözcükler birtakım yaşanmışlıklarla bambaşka anlamlara bürünüyor. Bundan böyle “Deniz” sözcüğü artık ne zaman karşımıza çıksa duygu dünyamızda çok derin bir karşılığı ifade ediyor. Bize verdiği yaşam enerjisi ile şimdi aşılı günleri daha bir umutla bekliyoruz.
İyi ki varsın Deniz Batu. İyi ki doğdun…….
Canım torunum. Henüz dokunup bağrıma basamadığım,uzaktan sevdiğim Deniz Batu’m Çok güzel bir günde senin varlığından haberdar etmişlerdi sevgili annen ve baban bizi… Miraç kandili ile Nevruz bayramı aynı güne denk gelmişti. Ama biz senin haberinle daha büyük bir bayram sevinci yaşadık. Çok mutlu olmuştuk dedenle birlikte. İkinci kez babaanne ve dede olacaktık. Hayallerimiz çoktu. Hele babaannen iflah olmaz bir hayalperesttir Deniz Batu’m. Senin haberini aldıktan sonra bana gelenler geldi, boyama yapmak torunlarıma göndermek, örgüler ve tığ işleri derken koca bir bahar ve yaz geçti Antalya’da. Biz hep sana gelmek için gün sayarken pandeminin acımasız yüzü kendini gösterdi ve bizi bulunduğumuz yere bağladı. Derken bir sabah doğduğunun haberini aldık. Karmaşık duygular içindeydik. Sevincimiz göz yaşlarımızla ıslandı. Uzakta olmak,yüzüne bakamamak,annenin, babanın elini tutamamak zordu ama senin varlığın, ailecek iyi olmanız hepsini unutturdu. Şükür dedim çok şükür.Yanında olanlara teşekkürler bütün kalbimle. Anneannen,deden yalnız bırakmadılar seni. Anneciğine ve babacığına hep destek oldular. Biz de uzaktan dualarımız ve pozitif enerjimizle yanındaydık aslında. Seni seviyoruz. Hoş geldin yavrum. Safalar getirdin. Yolun bahtın açık olsun. Güzel bir ömür seni bekliyor inşallah…
Sevgili Necmi; senin son yazının başlığı: “DUR BAKALIM NE OLACAK “ idi. Bizler de merakla yeni yazını bekledik.
Meğer, Mola’lar yeniden Babaanne ve Dede olmuşlar. Meğer:
“Deniz Batu MOLA” doğacakmış!…”
Genç anne ve babayı, gençleşmeye çalışan Babaanne-Anneanne ve Dedeleri, ayrıca tüm ailenin diğer bireylerini kutlarım.
İyi ki doğdun sevgili Deniz Batu MOLA