Bu defa sizlere Dr. Dana Suskind’ın “OTUZ MİLYON KELİME” adlı kitabı ile ilgili paylaşımda bulunmak istiyorum. Kendisi tıp doktoru olan yazar “Pediatrik Koklear İmplant Cerrahi” konusunda uzmanlaşmış biri. Yani işitme engelli olarak doğan bir çocuğa duyma imkânı vermek için kulak içinde yapılan bir operasyonla cihaz takma işini yapan kişi diyelim. Tabii zaman içinde ameliyatları başarılı olmakla birlikte özellikle dil gelişmelerinde farklılıklar gösteren çocuklar dikkatini çekiyor doktorumuzun. Bunu mercek altına alırken hedefini daha da genişleterek tüm çocukların dil gelişimi ile ilgili ilginç tespitlerde bulunuyor. Bulguların hemen hepsi birçok inceleme ve araştırmaya dayandığı için geniş kitlelerce kabul görmeye başlanıyor. Ben de bu kitapta ilginç bulduğum bazı cümleleri özetleyerek siz değerli okuyanlarla paylaşmak istedim.
Çocuğun öğrenme yeteneği hayatının ilk yıllarında duyduğu dil ile ilgilidir. Doğumundan üç yaşına kadar olan evrede duyduğu kelimelerin niceliği ve niteliği, başarısını büyük oranda etkilemektedir. İnsan beyninin temel bağlantıları ve öğrenmenin temeli hayatın ilk üç yılında gerçekleşir. Ebeveyn konuşmasının çok fazla olduğu evlerde çocuklar çok daha şanslı oluyor. Sözcük sayısı önemli olmakla birlikte emirler, yasaklar ve buyurganlık içeren sözcükler gelişmeyi olumsuz etkiliyor. Sevecen ve duyarlı bir yüz ifadesi de bu işin olmazsa olmazıdır. Aynı dilin ve sözcüklerin anne sıcaklığı ile aktarıldığı -görüntülü ya da görüntüsüz- kayıt cihazlarında duyulmasının yararlı olmadığı, annenin bizzat sevgi dolu sesinin yerini hiçbir zaman alamayacağı da deneylerce kanıtlanmış. Beynin gelişimini en iyi şekilde besleyen güç ebeveyn konuşmasıdır. Bu gelişim çizgisi sadece sözel alanda değil, matematik ve uzamsal alanda başarıyı getirmektedir.
İşin temel noktası olan ebeveynler ve eğitimciler olarak çabanın başarıda önemli bir unsur olduğunun, başarısızlığın yetenek eksikliğinden değil vazgeçmekten kaynaklandığının bilinmesi gerekmektedir. Yasaklayıcı ve olumsuz bir dil gibi, çocukta olmayan yetenekleri varmış gibi hissettiren bir övgü dili de sakıncalıdır. Övgü yerinde ve düzgün yapılmadığında çocuğu edilgenleştiren bir neden olabilir. Asıl arzulanan şeyin çocukların bir engelle karşılaştıklarında vazgeçmeden denemeye devam etmesini sağlamak yani dayanıklılığı oluşturmak ve pekiştirmektir. Ayrıca zekadan ayrı olarak öz düzenleme ve yürütücü işlevinin de gelişimde önemli bir yeri vardır. Yıkıcı dürtülerin yerini olumlu davranışlara bırakma olarak değerlendirebileceğimiz öz-düzenlemeyi gerçekleştirmek için çocuğa seçenekler sunmak ve buna uygun davranışları bizzat sergilemek gerekmektedir.
Hepimiz çocuklarımızın iyi insanlar olmasını isteriz. Ancak bu itaat etme anlamında değil, diğer insanları empatiyle ve yüce gönüllülükle anlayabilme anlamında iyi olmaktır. Olumlu davranışlar teşvik edileceği gibi olumsuz davranışların da usulünce ebeveynler tarafından eleştirilmesi gerekebilir. Bu, çocuğun kendini kötü bir insan gibi algılamasını engelleyecek, nihayetinde çok iyi bir insan olduğunu ve telafisi mümkün bir hata yaptığını anlayacaktır.
İlk yaşlarda zengin bir dil ortamı yaratmanın, bunun da en çok ebeveynler tarafından yapılabileceğini sanırım anladık. Peki bu nasıl olacak. Bunun için de formülümüz 3K. “Kavrayın. Konuşun. Karşılıklı Yapın” olarak yapılandırılmış bu çalışma ebeveynlerin bir yerde kılavuzu diyebiliriz.
Kavrama aşaması, ebeveyn bebeğin veya çocuğun neye odaklandığını anlaması ve çocuğun odaklandığı şeye odaklanması ve bununla ilgili çocukla konuşmasıdır. Çocuk ebeveynin sözlerini anlamayacak kadar küçük olsa, odaklanan şey değişse bile bu ilişki sürdürülmelidir. Çocuğun ilgi duymadığı aktiviteye katılımı hem zor hem de olumsuz sonuç verir. Bu arada dijital (tablet, bilgisayar, akıllı telefon vb.) dikkat dağıtıcılardan uzak durulmasında da yarar var.
Konuşun aşamasında kavrama aşaması daha ileriye götürülür. Çocuğa konuşmak değil, çocukla konuşmak şeklinde yürütülür. Yapılanları anlatmak, paralel konuşma denemeleri bu aşamada gerçekleştirilir.
Karşılıklı yapın aşamasında çocukla artık sohbet aşamasına gelinmiştir. 3K içindeki en değerli aşamadır. Bu aşamada çocuğa karşılıklı yapmanın etkisini sınırlayan sözcükler yerine ucu açık sorular sorulmalıdır.
Aynı şekilde hayatın ilk günlerinden itibaren çocukla birlikte okumak, okur yazarlık becerisini ve kitap sevgisini geliştirir. Araştırmalar ilk yıllarda kendine kitap okunan bebeklerin ana okuluna başladığında daha geniş kelime dağarcığı ve daha iyi matematik becerilerine sahip olduğunu göstermiştir.
Direktifler ve kısa komutlar dil gelişimi ve beyin inşası için en verimsiz yoldur. Direktif dili ancak durumların aciliyeti, yakın tehlikenin önlenmesi söz konusu olduğunda istisnai olarak kullanılabilir.
Çocukların en üst potansiyeline ulaşmadığı bir ülkede, ülkenin kendisi de üst potansiyele yükselmez. Bunun için erken çocuklukta iyi büyütülmüş beyinlere ve sonrasında sağlam, harika ve erişilebilir eğitime ihtiyaç vardır. Erken dil çevresi çocuğun nihai rotası için önemli bir bileşendir. Ana dilin yanında ikinci dilin öğrenilmesi de erken yaşlarda gerçekleştirilebilir.
“Otuz Milyon Kelime” kitabı tabii ki sadece yukarıda özetlediklerimizden ibaret değil. Kitabın içinde çok daha fazlası var. Ebeveynler için örnek olay ve diyalogların yanı sıra birçok araştırma sonucunun da okuyucunun ilgisini çekeceğini düşünüyorum. Kuşkusuz her konuda olduğu gibi bu konularda söylenenler ilk ve son söylenmiş şeyler değil. Okurken “Bunu daha önceden de biliyordum” diyebileceğimiz durumlar olduğu gibi “Burası çok ilginç ilk defa rastladım” diyebileceğimiz durumlarla da karşılaşılabilir. Eğitimcilerin ve özellikle de ebeveynlerin okumasında yarar olduğu kanaatindeyim.
Çok beğenerek okudum, dilerim ki çok çok kişi, en çok da “ Başka dil öğrenirse dilimiz zarar görür…” diyenler okusun. “Ebeveyn konuşmasının çok fazla olduğu evlerde çocuklar çok daha şanslı oluyor.”
Peki şimdi, bu gerçeği yok sayarak anadilimizi konuşmamıza ve dilimizde eğitim görmemize engel olanlara ne diyelim?
Tanıtım için çok teşekkür ederim…