Takipçilerimin karşısına bu defa Nihan Kaya’nın yazdığı “İyi Aile Yoktur” kitabı ile çıkıyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse kitabı elime aldığımda dış kapağında gördüğüm bu ifade karşısında biraz irkildim. “İyi Aile Yoktur” cümlesi hiçbir aileyi istisna bırakmayacak şekilde doğrudan bir hüküm içeriyordu. Bizler bu tür kitaplarda genelde “İyi aile olmanın yolları”, “Çocuğuma nasıl iyi bir ana baba olurum?” gibi oldukça yuvarlak ve nötr isimler görmeye alıştığımız için okuyucu kendini sanık sandalyesine oturmuş halde buluyor.
Biz mesleki yaşantımızda çocuk merkezli eğitim, ya da çocuğa göre eğitim kavramlarına yabancı olmamakla birlikte Nihal Kaya’nın yaklaşımına göre bizim değerlendirmelerimizin oldukça sığ kaldığını söyleyebilirim. Kitapta çocuğun her zaman gözlenebilen fiziksel ve cinsel istismar dışında görülmeyen, fark edilmeyen özellikle de anne baba tarafından yapılan istismarların kapısı aralanıyor ve bunların çocuk dünyasında yaptığı tahribatlar yaşanmış örneklerle ve akıcı bir dille anlatıyor. “Ne yaptıysam çocuğumun iyiliği için yaptım”, “Ana baba olunca anlarsınız”, “Ana babaya böyle davranılmaz” gibi kalıpların arkasına sığınarak çocuğa yapılan yanlışların cesaretle üstüne gidiliyor. Yetmiş yılın benim kişiliğimde oluşturduğu kalıplar, kabuller sebebi ile bazı görüşlerini abartılı, sivri ve köşeli bulsam da bütünü ile değerlendirdiğimde ben Nihal Kaya’nın çok iyi bir iş çıkardığını söyleyebilirim. Kitabı okudukça okuyucuyu bazen çocukluğuna bazen ebeveyn olarak geçirdiği günlere geri götürüyor ve “Bu kısmını hiç düşünmemiştim” ya da “Bu söylemin çocuğu etkileyebileceğine ihtimal vermemiştim” şeklinde geçmişi ile de yüzleşiyor. Bizim bildiğimizi tekrarlayan doğrulayan ya da kutsayan eserler yerine Nihal Kaya gibi kalıpları ve sınırları zorlayan, birçok çevreden olumsuz tepki alacağını bile bile kendi doğrularını cesaretle açıklayan yazarların bana çok şey kattığını düşünüyor ve onların bu çabalarını çok değerli buluyorum. Ama yapacağım sadece bir teşekkürden ibaret. Tabii bir de bunu bir soru ile tamamlamak istiyorum.
Üstat Selahattin Pınar’ı tanımayan yoktur sanırım. Kendisi 1902 yılında doğmuş, Denizli Milletvekilliği yapmış Sadık Pınar’ın da oğludur. Her aile gibi babası -kendi kafasına göre- çocuğunun iyiliği için hukuk eğitimi aldırmayı hayal etmektedir. Fakat Selahattin udi ve tanburi olma yolunu seçmiştir bile. Bir gün Selahattin Pınar’ın da bulunduğu bir dostlar meclisinde dostları Sadık Bey’e “Mahdum ne ile iştigal eder?” biçiminde bir soru sorunca Baba Sadık Bey büyük bir hayal kırıklığı ve küçümseme içinde “Bizim oğlan çalgıcı oldu” der. Selahattin Pınar buna çok içerler ve “Ben çalgıcı değil sanatçıyım” diye düzeltmeye çalışır ama ipler çoktan kopmuştur. Daha bir sürü hoş olmayan şeyler yaşadıktan sonra Selahattin Pınar her şeyi arkada bırakarak hayatta tek başına yürümeye karar verir. Hafız Burhan başta olmak üzere birçok ses sanatçısına sazı ile eşlik eder. Bir başka çilekeş olan ve Türkiye’nin ilk kadın tiyatrocusu olan Afife Jale ile evlenir. Nihayetinde 1960 yılında 58 yaşındayken ve arkasında yüzden fazla beste bırakmış olarak dünyaya veda eder. Eserlerinin çoğunun hüzzam oluşunun hayatındaki yaşanmışlıklar ile ilgili olduğu söylenir. Benim de en çok hoşuma giden ve sözleri Fuat Edip Baksı’ya ait olan hüzzam eseridir. Hani şu “Bir bahar akşamı rastladım size” diye başlayıp nihayetinde “Daha önceleri neredeydiniz?” diye biten şarkı. İşte ben de Üstat Selahattin Pınar’ın dilinden üst paragrafta sormak istediğim soruyu soruyorum:
“Daha önceleri neredeydiniz Sayın Nihan Kaya?” Selahattin Pınar’ın babasından başlayarak birçok eğitimci, ebeveyn ya da başka otorite ve bizler belki geçmişe baktığımızda belki daha az pişmanlık ve mahcubiyet duyabilirdik.
Neyse biz yine kitabımıza dönelim. Nihal Kaya kitabın ismiyle okuyucuya bir çimdik attıktan sonra “Çocukluk bir cehennemdir” diye başladığı ilk sayfanın ilk satırı ile bir şok daha yaşatıyor. Oysa tüm insanlar çocukluklarını anlatırken “Nerede o günler…” diye başlayıp çok pembe bir tablo çizerler. Oysa bu anlatılanlar Instagram resmi gibidir. Hep güzel tarafları konur. Toplu taşımadaki çileler, aile içi şiddet, bastırılan duygular burada yer almaz. İşte Nihan Kaya çocukluğun bu dünyasının en ince hücresine kadar girerek otoritenin (Ebeveynlerin, öğretmenlerin, çevrenin) bazen koruyuculuk, bazen bencillik, bazen iyilik diye yaptığı birçok şeyin çocuk istismarı olduğunu birçok kaynaktan kanıtlar göstererek ve örnekler vererek yürekli bir biçimde açıklıyor.
Kitabın ilerleyen sayfalarında “Dokunulmayan Bebeklerin Hepsi Ölür”, ”Koşulsuz Seven ve Affeden Anne Baba Değil Çocuktur”, Saygı İtaat Değildir”, ”Kimse Kimseyi Mutlu ya da Mutsuz Etmez”, ” Çocuğa En Çok Zarar Veren Şeyler Size Çocuğa Zarar Verdiği Öğretilmiş Şeyler Değildir”, ”İnsanın En Olumsuz Yanını Gösterdiği Kişi Çocuğudur”, ”Kişinin Gerçek Kimliği Ana/Baba Olunca Ortaya Çıkar.”, ”Fiziksel Annelik, Gerçek Anneliği Örtbas etmeye Yarar”, ”Anne-Babalar Yeterince Sever, Ama Gereğince Değil”, ”Depresyon, İnsanın İçindeki Anne-Babanın, İnsanın İçindeki Çocuğu Sabote Etmesidir.”, ”Anne-Baba Dışındaki İnsanların Çocuğu İstismar Etmesinin Nedeni Yine Anne-Babadır”, ”Çocuk Hiç Kimseye Borçlu Doğmaz”, ”Evlatların Anne-Babaya Öfkesi Aslında İyileşme Sancısıdır”, ”Çocuk kurban Değildir”, “Affetmenin Şifa Verici Hiçbir Etkisi Yoktur”, “Kitleler İçin Çocuğun Görünmez Oluşu” şeklindeki alt başlıkların altını Nihan Kaya çok güzel şekilde doldurmuş ve okuyucuyu çocuğun dünyasına başka başka pencerelerden bakma zenginliği ile de buluşturmuştur.
Kitabının bir bölümünde Nihan Kaya örgün eğitiminin tarihsel gelişimi karakteristik özelliklerine dikkat çekmektedir. Bu kurumların değişmeyen amacının da otoriteyi sorgulamadan ona itaat eden bir halk yaratmak olduğunu, bu istismara ailelerin de bilerek ya da bilmeden ortak olduklarını ileri sürüyor. Bu konuda ilginç bulduğum için kitapta geçen bir anekdotu paylaşmak isterim. Sözgelimi öğretmenlerin öğrenci velilerine “Çocuğunuz sürekli ödevini yapmadan okula geliyor. Lütfen ilgilenir misiniz?” şeklindeki bir mesajına tanıklık etmişliğimiz çoktur. Bu durumda bütün veliler ya rüşvetle ya şiddetle ya da diğer yöntemlerle öğrenciyi ödevini yapar hale getirmeye çalışır. Nihayetinde öğrencinin ödevinin veli tarafından bizzat yapılması da buna dahildir. Ama kitapta ifade edildiği gibi öğretmenin bu talebine “Bu öğretmeni ile çocuğum arasındaki bir sorun. Buna beni lütfen dahil etmeyin. Gerekli motivasyonu sağlayarak ödevini yapar hale getirmek, ya da öğrencinin severek yapacağı ödevler tasarlamak sizin göreviniz” şeklinde başlayan bir diyalog hiçbir velinin aklına gelmez. Gelse de okulda çocuğunun rehin tutulduğu düşüncesi ve akıbetinin hayırlı olmayacağı endişesi ile açıklama cesareti gösteremez. İşte Nihal Kaya bu kitabın zaman zaman hepimizin “Vay canına” diyeceğimiz yaşam kesitleri ile yüzleştiriyor.
Kitabın son sayfalarında “DOĞMAMIŞ ÇOCUĞA MEKTUP” başlığı ile iki sayfalı bölüm yer alıyor. Burada da bir annenin hamilelik süreci içinde çocuğu ile ilgili hissettikleri, beklentileri, endişeleri çok samimi ve sahici bir anlatım ile dile getiriliyor.
Yazar “İyi Aile Yoktur” kitabının sonunda da bazı kitap önerilerinde bulunmuş. Alice Miller’in “Yetenekli Çocuğun Dramı”, “Beden Asla Yalan Söylemez”, “Başlangıçta Eğitim Vardı”, “Suskunluk Duvarını Yıkın” adlı kitaplarının içeriğini kısaca açıklamış ve okunmasını ısrarla öneriyor. Yazar epey etkisi altında kalmış olacak ki kitabında da Alice Miller’den epey alıntı yapmış. Clarissa Pinkola Estes’in “Kurtlarla Koşan Kadınlar Kitabı” da tavsiye edilenler arasında. Değerli bulduğu ancak dilimize henüz çevirisi yapılmamış önerilerini ise kitabı okuduğunuzda göreceksiniz
Bir başka yazıda buluşmak dileğiyle…….
Stil olarak bizlere birsey anlatirken, bazen baska bir hikayeye atifta bulunup tekrar asil anlatmak istediginize donmenizi keyifli buluyorum. Kitap yorumu okurken Selahattin Pinari hatirlatmaniz ve bunu “Daha önceleri neredeydiniz Sayın Nihan Kaya? diye baglamaniz beni tebessum ettirdi. Daha onceki yazilarinizda da gormustum (ornegin Hz.Ibrahim ve kusun baglantisi gibi). Saygilarimla.
Yazı stilim konusundaki ilginç tespitinizi memnuniyetle karşıladığımı belirtmek isterim. Aslında kurguladığım bir durum değil. Sadece o sırada hatırladığım ve bağlantı kurmanın uygun olacağından hareketle oluşan bir durum. Bende okuyucu ile sohbet duygusu yaratıyor. Beğendiğinize göre aynı yolda devam etmemde bir sakınca yok herhalde. İlgi ve alakanız için teşekkürler….
Necmi hocam kitapla ilgili olarak kurduğunuz ilişki çok güzel.Başarılar
Dönüp dönüp okuyorum yazınızı. Harika… Kitabı da en kısa zamanda edinip okuyacağım. Ağzınıza sağlık 🙂