BİRAZ DA KİTAP / ÇİN MUCİZESİNİN SONU MU?

Eskiden dış dünya ile ilgili kitaplar fazla ilgimi çekmezdi. Daha çok kendi ülkemin durumunu, sorunlarını anlatan kitaplar ilgi alanımı oluşturuyordu. Zaman içinde yurt dışındaki çocuklarımızı ziyaret sebebi ile dış dünyaya açılmak bize de nasip oldu. Farklı coğrafyaları, farklı toplumları tanıdıkça gördüğüm fotoğrafların arka planını da merak eder oldum. Özellikle Uzakdoğu (ÇinHong Kong) konusundaki kitaplar daha bir ilgimi çekti. Bunları okudukça gördüklerim daha bir bütünlük kazandı. Okuduklarımdan bazılarını da blogumun kitap kritik bölümünde tanıtımını yapmıştım. (ÇİN-Küreselleşme Yolunda, HONG KONG-Nasıl Başardılar, HONG KONG-İSTANBUL) Yazının başlığında ismini belirttiği kitap da gene bu konuda Cevdet Kadri Kırımlı’nın kaleme aldığı bir eser. Aşağıda bu kitapla ilgili özetlenmiş cümleleri bulacaksınız.

Bizlerin kendi ömür penceresinden baktığımızda Çin zihnimizde Mao ve sonrası olarak yer almasına karşın gerilere doğru hanedanlıklar dönemi olarak bilinen yüzlerce ve binlerce yıllık bir geçmişe sahip. Binlerce yıl bir arada yaşayıp göç almayan ve göç de vermeyen bir toplum söz konusu. Çin’in zihniyetini şekillendiren üç kavram Tianxia, Konfüçyüs ve Taocu düşüncedir. Bunlar otoriter bir yönetim için de uygun kavramlar.

Çin, Zhou hanedanlığından başlayarak (M.Ö. 1050-221) Tang Hanedanlığı, Beş hanedanlık ve On krallık dönemi, Song Hanedanlığı, Ming Hanedanlığı, Qing Hanedanlığı dönemlerinde pek çok ekonomik, kültürel ve altyapı, teknoloji, bilim, matematik, mühendislik alanlarında önemli gelişmeler sağlanıyor. Dünyada ilk kâğıt paranın kullanımı, barut ve pusulanın keşfi de bu zaman dilimlerine rastlıyor. 1750 yılında Çin’in dünyadaki üretimin %33’ünü karşıladığını da hemen ekleyelim. Bu süre tahmin edileceği gibi güllük gülistanlık olarak yaşanmıyor. Çin tarihinde kıtlık, salgın hastalık, doğal felaketler, isyanlar, savaşlar eksik olmuyor bu dönemde de.

Yukarıda da belirtildiği gibi Çin bazı konularda son derece ilkeli bir tutum sergiliyor. İki Bin yıllık imparatorluk dönemi boyunca dış dünyaya karşı hep mesafeli olmuş. 1600’lü yıllarda ipek, porselen, çay gibi Çin mallarına talep artmaya başlayınca başta İngiltere olmak üzere Avrupa devletleri Çin ile diplomatik ve ekonomik ilişki kurmak, nihayetinde çok mal aldıkları halde çok az mal satmak şeklindeki kendileri aleyhindeki dengesizliği tersine çevirme gayreti içine giriyorlar. Ama Çin bu konuda son derece sınırlı bir ilişki içine giriyor. Ticareti geliştireceği endişesi ile bir süre yabancıların Çince öğrenmesini engelleyici tedbirler de alıyor.

Bütün bunlardan sonuç alamayan İngiltere afyon silahına başvuruyor. Kaçak yollardan soktukları afyon ile Çin toplumu kısa sürede sosyal ve ekonomik bakımdan çöküşe doğru yol alıyor. Arkasından çeşitli bahaneler ile çıkan Afyon Savaşları, Japon Savaşı ve nihayetinde Çin perişan ediliyor. Başta Hong Kong’taki 100 yıllık İngiliz hakimiyeti de bu dönemden sonra başlıyor. Bütün bu gelişmeler Çin toplumunda milliyetçi düşünceleri ve milliyetçi bir yönetim anlayışını getiriyor. Mao’nun da sahneye çıkması ile çıkan iç savaşta Mao yanlıları galip gelerek 1949’da Marksist-Leninist bir çizgide Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu açıklıyor.

Mao’nun iktidarda kaldığı 27 yıl içinde kalkınma planları ile üretimin artırılması, kolektivist yaşamın yerleştirilmesi çalışmalarına yer veriyor. Ayrıca “Düşük yoğunluklu savaş” olarak adlandırılan on yıl süren kültür devriminde 1,7 milyon Çinli hayatını kaybediyor. Mao ölünce yerine Deng Xiaoping geçiyor. Bu değişim ile anlayışlar ve yaklaşımlar da değişiyor. Mao ne kadar dogmatik ise Deng o ölçüde pragmatik bir özelliğe sahip. Ona ait olduğu söylenen “Kara kedi, beyaz kedi hiç fark etmez, fareyi yakalıyorsa iyi kedidir.” sözü ile “kalkınmayı sağlanacak ise kapitalist yöntemlere de yer verilebilir” mesajını vermiş oluyor. Deng ayrıca tek adam yönetimi yerine kollektif liderliği öne çıkarıyor nihayetinde açılım ve reform politikaları ile ülke her alanda sıçrayışa geçiyor. Bu arada Mao dışarıda bırakılarak etrafındaki -Mao’nun eşi dahil-dörtlü çeteden geçmiş uygulamalarla ilgili yargılama, hesap sorma serüveni de ihmal edilmiyor.

Gerek Mao ve gerek Mao sonrası dönemde problemlerin çözümü ile ilgili yapılan birçok atılım ve yenilik çözüm gerektiren farklı problemlere zemin hazırlıyor. Nüfus fazlalığının ekonomik kalkınma önündeki engel olarak kabulü ile 1980-2015 arasında sürdürülen tek çocuk politikası gelecek için başka problemlere yol açmış. Daha sonra yasağın kalkması bile işe yaramamış.

Reform politikaları ile son otuz yıl içinde emsalsiz bir büyüme (ortalama yıllık %10) kaydediyor. Bu büyümenin asıl motorunun inşaat olduğunu hemen belirtelim. Çin’de yıllık 15 milyon emlak üretildiğini düşünürsek (ABD ve Avrupa’nın beş katı) durum daha iyi anlaşılır. Bütün bunlar yapılırken temkinli gidilmeye çalışılıyor. Bizlerin yoğurdu üfleyerek dediğimiz “taşları hissederek nehri geçmek” ilkesi ile yürütülüyor. Özel mülkiyete kısıtlı ve kontrollü geçişe izin veriliyor. Bilindiği gibi Çin’de toprak mülkiyeti devlete ait. Vatandaş toprağın üstündeki taşınmazı belli bir süreliğine satın alıyor. Bir konut 70 yıllığına kiralamış gibi oluyor. Yetmiş yıl sonrası Allah kerim.

Mao zamanından başlayarak ülkenin en güçlü siyasi yapısının Çin Komünist Partisi (ÇKP) olduğunu görülüyor. Yaklaşık 100 milyon üyeli bu yapılanma toplumun her alanına adeta kılcal damarlarına nüfuz etmiş bulunuyor.

2022 yılına gelindiğinde Çin Komünist Partisi’nin 20. Kongresi’nde Xi Jinping daha önceki iki dönem seçilme sınırını da kaldırmış olarak iktidarını, tek adamlığını ve toplum üzerindeki kontrolünü güçlendiriyor.

Çin, internet erişiminin çok yaygın olduğu bir ülke. Tüm paylaşımların denetim altında olduğunu hemen belirtelim. Bizlerin çok iyi bildiği Whatsapp, Twitter, Facebook, Youtube Çin’de çalışmıyor ama başka isimler ile hepsinin muadili yaratılmış. Böylece teknik ve manuel olarak bütün paylaşımlar kontrol altında tutuluyor, sakıncalı paylaşımlara izin verilmiyor. Deng Xiaoping’in kullandığı “Temiz hava almak için pencereyi açtığınızda hava ile içeri sinekler de girer” ifadesi durumu çok güzel açıklıyor.

Çin dünyada en düşük suç oranına sahip ülkelerden biri. Bunda çeşitli yerlere yerleştirilmiş 540 milyon civarında güvenlik kamerasının katkısı büyük. Neredeyse her 3-4 kişiye bir güvenlik kamerası düşüyor.

Çin en zayıf ve en güçlü ve en zayıf zamanlarında bile toprak bütünlüğü konusunda hassas bir ülke. Kuzey Çin Denizi, Tayvan, Tibet ve Doğu Türkistan, Hong Kong’un egemenliği konularında tavizsiz bir tutum içinde.

Hızla gelişerek dünyanın ikinci ekonomisi haline gelen Çin’de tek çocuk uygulamasının doğurduğu evliliklerin ve doğumların azalması şeklinde kendini gösteren nüfus sorunu, emlak sektöründeki kriz ve onun tetiklediği borç ve finansman krizi, pandeminin kısa ve uzun vadedeki etkileri, genç işsizlik oranlarının artması, bir yanda en fazla dolar milyarderinin olduğu diğer yanda aylık geliri 150 dolar olan 600 milyondan fazla insanın yaşadığı ülkede yaşanan gelir dağılımı adaletsizliği gibi sorunlar Çin’in hayli uğraştıracak gibi görünüyor. Bütün bunlar “Çin mucizesinin sonuna mı gelindi?” sorusunu akla getiriyor.

Yukarıda özet olarak satır başlarını verdiğim konular ile ilgili daha geniş bilgi sahibi olmak isteyenlere bu kitabı okumalarını öneririm.

Tagged: Tags

One thought to “BİRAZ DA KİTAP / ÇİN MUCİZESİNİN SONU MU?”

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *