Çok bilinen bir fıkradır. Hani iki boksör dövüşe başlamışlar. Bir tanesi daha güçlü ve yetenekli olacak ki diğerini epey zorluyor. Raundun bittiğini işaret eden gonk çalıp boksörler köşelerine çekilince dövülen boksörün antrenörü “Çok güzel dövüşüyorsun. Adamı fena hırpaladın, biraz daha gayret et maçı alacağız” şeklinde taktikler ve gayrete getirecek sözler söylüyormuş. Birkaç raunt bu minval üzere devam etmiş. Artık maçın sonlarına doğru boksörümüz gözler kapanmış, dudaklar patlamış, ağız burun dağılmış bir şekilde köşesine gelince bizim antrenör yine “Çok iyi gidiyorsun, adamı çok fena dövüyorsun. Düşmesi an meselesi” şeklinde konuşmaya başlayınca boksör antrenörüne “Hocam ben çok iyi dövüyorum da beni bu hale getiren kim onu anlamadım” cevabını verir. Bir yıldan beri bir türlü yenemediğimiz ve giderek daha da artan korona belasındaki durumumuz bana bu fıkrayı hatırlattı.
Salgının ilk günlerindeki sayısal veriler bugünkünün onda biri iken insanlarımız toplumumuz daha duyarlı ve daha tedirgindi sanki. O zamanlar açık ara bizden önde olan ABD, İtalya, Fransa gibi ülkelere üzülerek acıyarak bakıp halimize şükrediyorduk. Nerden bilirdik ki onlar aldığı tedbirlerle durumu kontrol altına alırken bizim açık ara liderliğe tırmanacağımızı. Geldiğimiz noktada şaşkınlık, kararsızlık ve belirsizlikler daha fazla gibi. Bazen televizyondaki “Bilim kurulu toplandı. Kararlar birazdan açıklanacak.” şeklindeki altyazıyı görünce ümitle o açıklama bekleniyor. Açıklama tabi neredeyse bütün kanallardan ülkenin en yetkili kişisi tarafından yapılıyor. Açıklamada önce yıllardan beri sürdürülen başarılı hizmetlerin bir dökümü yapılıyor. Enflasyondan işsizliğe, büyüme rakamlarından, ihracattaki patlamaya her şeyden bahsediliyor. Konuşmanın nihayetine denk gelen son beş dakikada da maske, mesafe, hijyen, 65 yaş üstündekiler evde kalmaya devam, saat 19.00’dan sonra dışarı çıkılması yasak, kıraathane ve kafeler kapalı, paket servislere devam gibi bilindik öneriler tekrarlanıyor.
Hal böyle olunca vatandaş da “Konuşmanın en sonundaki birkaç cümle ile bahsediliyorsa bu korona o kadar öncelikli değil galiba. Zaten öyle ciddi bir şey olsa lebalep kongreler yapıp kendi yurttaşlarını tehlikeye atar mı büyüklerimiz.” diye düşünüp kendi bildiği “mış” gibi yaşantısına devam ediyor.
İnsanlar iyi ve güzel şeyler duymak isterler hep. Hem fıkradaki antrenörün hem ülkenin en yetkili kişilerinin kötü bir amaçla taktikler verdikleri, ya da söylemde bulundukları söylenemez elbette. Böyle durumlarda moral ve motivasyon çok önemlidir. İnsanların yılgınlığa, ümitsizliğe sürüklenmemesi de gerekir bir yerde. Ama olayın ciddiyeti ile de doğru orantılı olmasında da fayda vardır bütün bu söylenenlerde.
Düşünün ki son derece ciddi -hatta ölümcül- hasta olan birisi doktora gittiğinde doktorun kendisine: “Maşallah çok iyisin; tansiyon, kalp süper. Kan değerlerin mükemmel. İlaç kullanmana bile gerek yok” şeklinde cümleler kursa, bu bir süreliğine belki hastayı mutlu eder ama gerçek problemi çözer mi? Bunun yerine doktor “Durumunuz oldukça ciddi. En yakın zamanda hatta hemen ameliyat olmazsanız yarın çok geç olabilir” gibi cümleler pek sevimli gelmez hastaya. Ama bu sevimsiz ve acılı sürecin sonunda gerçek sağlık, saadet ve mutluluk gelir. O bakımdan yeri geldiğinde yetkili kişiler işi fazla uzatmadan ve zamansız pembe tablolar sunmadan “Aziz milletim lafı fazla uzatmayacağım. Şu ana kadar bu illetten verdiğimiz kayıp sayısı kurtuluş savaşında verdiğimiz kayıptan daha fazladır dersem meselenin ciddiyeti daha iyi anlaşılır. Bizim görevimiz tedbirleri almak, gerekli destekleri sağlamak, gerektiği kadar aşıyı en kısa sürede tedarik etmektir. Yurttaşlarımızın görevi de -ben ve çevremdeki herkes dahil- açıklanan tedbirlere sıkı sıkı uymaktır. Kanunlar ve kurallar herkes için geçerlidir. Aksi tespit edildiğinde sorumlular görevini yapmamak suçunun muhatabı olacaktır.” şeklindeki kısa açıklama gerçekçi doktor gibi daha sarsıcı ama daha etkili olacaktır diye düşünenlerdenim. Bu olur mu? Emin değilim.
Haşlanan kurbağa sendromu birçok kişinin bildiği bir metafor. Bir kurbağa kaynar suyun içine atıldığında birden canı yanacağı için kendini bir şekilde dışarı fırlatır. Ama kurbağayı normal soğuk suya koyar ve suyun sıcaklığını yavaş yavaş birkaç saatlik bir zaman süreci içinde ısıtırsak kurbağa buna alışacak, duyarsız kalacak ve tepki vermeden nihayetinde cansız bir et yığını haline gelecektir.
Toplumsal ve bireysel yaşamda da anlık değişimler çabuk fark edilir ve tepki gösterilir. Ama yavaş yavaş değiştiğinde çoğu kimse bunu fark etmez Farkındalık bir yerde insana sorumluluk da yüklediği için fark etmek istemez belki de…
Bu beladan tez vakitte kurtulmak dileğiyle…
Evet sevgili arkadaşım, toplumu demeçlerle tedavi ediyor, açlık-işsizlik bitiriyorlar. Demek ki ‘plasebo etkisi’ dedikleri şey sadece tıpta değil siyasette de oluyormuş.
Elinize emeğinize sağlık.
Teşekkürler Emin arkadaş. “Garp cephesinde yeni bir şey yok” cümlesini epey kullanacağız gibi görünüyor. Selam ve sevgiler cümleten.