Televizyon kulesini ziyaretimiz üç saatten fazla sürdü. Hem biraz dinlenmek hem de akşam yemeğimizi yemek için uygun bir yer arayışına koyulduk. Geçen ziyaretimden de Çin mutfağının bize göre olmadığını biliyordum. Hatta bu konu ile ilgili bazı arkadaşlara Amerikanın McDonalds’ları açtığı için çok hayırlı bir iş yaptığını söyleyerek şakalaşmıştık. Gerçektende her ülkede aynı standardı sürdürdükleri için dışarda yemek yerken oraları tercih ediyordum. Bu defa oğlum bizi daha önce kardeşi ile de gittikleri bir yere götürdü. Hooters adındaki bu mekana girince sizi turuncu renkte kısa bir şort ve beyaz bir thsort giyen genç bir bayan garson karşılayarak sizi uygun bir yere oturtuyor. Daha sonra bir başka garson gelerek kendini tanıtıp siparişlerinizi alıyor. Burada özellikle yabancılara hizmet veren bir çok sektörde insanlar kendini ikinci bir isimle tanıtıyor. Masamıza sipariş almaya gelen genç kız da her hali ile Çinli olmasına rağmen kendini Lucy olarak tanıtı. Belki de birbirine karıştırılması her zaman mümkün ve telaffuzu Çince olan isimleri ile müşteriyi zorlamamak için düşünülmüş bir çözüm olarak yorumladım ben bunu.
Menünün McDonalds’ların menüsünün biraz daha farklılaştırılmış ve zenginleştirilmiş şekli olduğunu, ancak arada kendi özgün çeşitlerini de eklediklerini söyleyebilirim. Buraya geldiğinizde yemek yemenin sadece karın doyurmaktan ibaret olmadığını farkediyorsunuz. Olay biraz da görsel şölen halini alıyor bir yerde. Yemeğin bir bölümünde bir bakıyorsunuz sanıyorum kendilerince önceden kurgulanmış bir işaretle tek tip giyinmiş 20-25 yaşındaki kızlardan oluşan genç garsonlar verilmekte olan müziğin ritmine uygun olarak dansetmeye başlıyorlar. 3-5 dakikalık bu gösteriye zaman zaman müşterilerin de katılmalarını sağlıyorlar. Yemeğin sonunda garson kızlarla resim çektirrerek seramoni sona ermiş oluyor. Yemeğin sonunda mc.donalslara göre biraz daha farklı bir hesap ödeneceğini de bilmekte yarar var. Malum her şey için bir bedel ödemek gerekiyor.