Çok değil, 8-10 sene öncesine kadar yurt dışına çıkabileceğime hiç ihtimal vermiyordum. Ancak çocuklarımızın yurt dışında bulunması ve onların davetine icabet şeklinde gelişen kader ikramı ile bu süre içinde eşimle birlikte üç kez Hollanda’ya ve iki kez de Çin’e gitme fırsatını yakaladık. Bu vesile ile de Amsterdam, Lahey, Şangay, Pekin gibi şehirler ile birlikte oralara yakın durumda bulunan Belçika’nın Brüksel ve Almanya’nın Mainz şehrini de gezi listemize ekledik. Bu defa da 24 Eylül tarihinde küçük oğlumun İsviçre davetini alınca yurt dışı gezilerimize bir yenisini daha ekleme şansını yakalamış olduk.
İstanbul’dan anılan günde sabah 8.30 civarında kalkan uçağımız üç saatlik bir yolculuktan sonra Cenevre hava alanına indi. İstanbul’da gayet günlük güneşlik bir hava bizi uğurlarken Cenevre’de yağmurlu bir hava ile karşılandık.. Hava alanından 15-20 dakikalık bir tren yolculuğu bizi oğlumun oturmakta olduğu Nyon kasabasına ulaştırdı. Evde biraz dinlendikten sonra bu küçük kasabada oğlum bize kısa bir tanıtım gezisi yaptırdı. Bu gezi sonrası hem bu kasabayı kaba hatları ile tanımış, hem de bir iki günlük gezi planını da kafamızda şekillendirmiş olduk.
Ben önceleri ülkeleri ayıran sınırların ötesinde bambaşka dünyaların olacağını tahmin ediyordum. Fakat gördüm ki ilk bakışta dünya coğrafyası ve onun içinde yaşayan insanlar ve tüm canlılar ortak bir bütünün parçaları gibi geldi bana. Aynı güneşte ısınıyorlar, aynı mehtabı seyrediyorlar, sokaklarındaki güvercinleri, serçeleri yani her şeyi ile aynı ülkenin bir devamı kanısı uyandırıyor tüm dünya toprakları. Ama ne var ki zaman içinde durumu daha ayrıntılı inceleme fırsatı bulduğumda insanların kendilerine emanet edilen bu coğrafyayı bilimin ve aklın önderliğinde ya her manada yaşanabilir bir ülke haline getiriyorlar, ya da cehaletin ve bencilliğin kılavuzluğunda gelecek nesillere hiç de hayır ile yad edilmeyecek bir miras bırakıyorlar.
Gezi yazılarınızı özlemiştik, devamını bekliyoruz 🙂